Kur'an'ın Bazı Hikmetleri
11-Yer
ve göğün yaratılması, gece ve gündüzün peş peşe getirilmesi gibi, kâinatın
nizâmı ile ilgili âyet-i kerimelerden Allah’ın varlığını ve birliğini ispat
eden açık delilleri tespit edebilmek için, bu ilahi ayetlerin manasını düşünüp
ibret almak: İnsanların, kendisine faydalı olan şeyleri, denizde yük taşıyarak
yüzüp giden gemileri tefekkür etmesi de Kur’an’ın hikmetlerindendir çünkü Allah
Teala, daha sonraları bu ulaşımda ki kolaylıktan elde edilecek menfaatleri
ortaya çıkaracak, apaçık kudretiyle onu yaygınlaştıracak ve öyle bir konuma
getirecektir ki, zaman ve mekanın el
verdiği ölçüde insanlar, her zaman ve her yerde ondan faydalanacaktır.
Ayrıca
aklın, Allah’ın semadan indirdiği su ve bütün âlemlerin aralıklarından çıkıp
gelen rüzgârların yönlendirilmesi, yer ile gök arasında emre âmâde bekleyen bulutların
döndürülmesi hususunda da tefekkür etmesi gerekmektedir. Çünkü rüzgâr, bir
kısım bulutları dağıtır ve buhar yoğunluğu halinde bir araya toplar. Bir kısım
bulutlar ise, yer ile gök arasında tabiatı icabı kalır. Tâki akıcı keskin bir
madde çarpıncaya veya şiddetli bir rüzgâr sürükleyinceye kadar. Öyle yada
böyle, bulutlar emre âmâdedir. Ayet-i Kerimede
Allah Teala: “Şüphesiz semavat ve arzın yaratılmasında, gece ile gündüzün
birbiri peşinden gelmesinde, insanların faydası olan şeyleri denizden taşıyarak
yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirdiği bir su ile ölmüş toprağı
diriltmesinde, yeryüzündeki her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları, yer ve
gök arasında emre âmâde bekleyen bulutları döndürmesinde elbette düşünen bir
topluluk için (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan) pek çok deliller
vardır.”[1]
Buyurmuştur.
12. Temiz, helal şeyleri yemek ve şeytana tâbi olmaktan
uzak kalmak: Çünkü şeytan, kendisine tabi olanları kötülüğe düşürmek ve insanın
içinde “kuvve” halinde bulunan kötülükleri fiiliyata dönüştürmek için, onlara
sürekli kötülüğü emreder. Ayrıca şeytan, Allah Teala’nın zatı, sıfatı veya
kader konusunda kulun Allah’la münakaşaya girmesi veya herhangi bir sıfat iş
veya hükümde ortaklık iddia etmesi, kendisine Cenab-ı Hakkın bir takım
sırlarının verildiğini beyan etmesi ve kendinde bulunmayan bazı feyizlere sahip
olduğunu söylemesi gibi bilgi sahibi olmadığı konularda kişiye konuşmasını
emreder. İşte bunların hepsi, -Allah korusun- kulun Allah ile olan bağının
kopmasına vesile olur. Bazen insanın şeytana uyma arzusu, zulüm baskı ve hile
ile elde edilen haram ve kötü şeyleri yemeye, yalan, desise vb. fiilleri
yapmaya teşvik eder. Bu konuda Allah Teala,: “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan
gıdaların güzel ve temiz olanlarından yeyin. Şeytanın peşine düşmeyin. Zira
şeytan sizin apaçık düşmanınızdır. O size ancak ve daima kötülüğü, çirkin işi
ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.”[2]
Buyurur. Allah Teala abdiyyet makamında kendisine yönelmenin helali yiyip
bunlara şükretmekle gerçekleşebileceğini şu ayet-i kerime ile şart koşmuştur: “Ey iman edenler! Size
verdiğimiz rızıkların iyilerinden yiyin. Eğer siz gerçekten yalnız Allah’a kulluk
ediyorsanız O’na şükredin.
13. “Birr’in (iyilik)
gerçekleştirmesidir ki o da gerçek şeylerden yüz çevirip O’na inanmak ve
böylece gerçek tevhide ulaşmaktır: Tevhid; İnsan aklının kesin olarak inandığı
bir “sır duygusu”dur. Bu duygu insanın ta’til (Allah’ın sıfatlarını iptal
etmek) ve teşbihe düşmesine mani olur. Allah’a gerçekten iman etmek; O’na
ahiret gününe, meleklere ve peygamberlere imanı gerektirir. Çünkü ahiret gününe
iman kalbe Allah korkusunu yerleştirir. Neticede kul, Allah’a iman konusunda ve
fiillerinde haddi aşmaz. Meleklere imana gelince, onlardan bir kısmı rahmani
olup Allah2ın ihlaslı kullarına gelir ve “Korkmayın, üzülmeyin ve cenneti
birbirinize müjdeleyiniz” derler. Bir kısım meleklerde vardır ki, Allah’a isyan
eden, aşırı giden ve haddi aşan kulları cehenneme sevk ederler ve onlar “İri
gövdeli, sert tabiatlı, Allah’ın kendilerine emrettiklerine karşı gelmeyip,
onları yerine getiren meleklerdir.”[3]
İşte böyle bir iman kendisine azap meleklerinin gelmesini önlemek ve rahmet
meleklerinin gelmesini sağlamak için mü’minin kalbini hayırlı işler yapmaya
elverişli kılar.
Kitaplara imana gelince;
Kur’an-ı Kerim’in emirlerini yerine getirip nehyettiği fiil ve sözlerden
kaçınarak ahkâmnı ta’zim etmek, onu Hz. Muhammed’e (s.a.v) Allah tarafından
indirildiğine inanmak. Peygamberlere imana agelince; peygamberler, Allah’ın
mahlukata rahmet olarak gönderip kendilerine
nübüvvet ve kitap verdiği kimselerdir. Allah Teala, Hz. Peygamberi
onların en mükemmeli ve sonuncusu olarak göndermiştir. Peygamberlere iman,
onların getirdiklerine inanmak, emrettiklerini yerine getirmek,
nehyettiklerinden kaçınmak, peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed’in (s.a.v)
getirdiği ve önceki şeriatları kapsayan Şeriat-ı Muhammediyye’nin gereklerine
uymak, zahir ve batın her şeyde şeriata teslim olmaktır.
İmanın kemal mertebesi;
kişinin, malını Allah için ehli beyte Hz. Peygamberin aile ve ashabına ikram
etmesidir. Kemal sahibi kişi, onlara, sıkıntılarını gidermek için verdiği
hediyelerle sevgisini izhar eder. Ehli beytin ve küçüklerin gönlünü hoş eder, zenginlerinde
muhabbetle yaklaşır. Bütün bunların hepsi sırf Allah rızası için olmalıdır.
Başka hiçbir menfaat beklenmemelidir ve yine kemal sahibi kişi, kendi
akrabasına, yetim ve miskinlere, yolda kalmışlara, dilencilere, Allah rızası
için azat ederek esirlere ve yazıştıkları ücret hususunda kolaylık göstererek
mukateb kölelere, uğradığı zulmü ortadan kaldırmak mazlumlara ihsanda
bulunmalıdır. Çünkü Ayet-i Kerimede; “Kim bir kişinin hayatını kurtarırsa,
bütün insanlığı kurtarmış gibi olur.”[4]
Buyrulmuştur.
Namaz kılmak, zekat
vermek, ahde vefa göstermek, zorluk ve sıkıntı anlarında kaderin getirdiklerine
boyun eğmek, Allah yolunda cihad etmek ve düşmanla karşılaşıldığı gün meydana
gelecek sıkıntılara sabretmek gibi iyiliklerin hepsi gerçek imanın
alametlerindendir. İşte bu yüce haslet ve fiillere sahip olanlar, Allah’a olan
ahitlerinde sadık, dünya ve ahirette de mutlu kimselerdir.ayrıca bu kimseler,
Allah’tan başka kimseden korkmayıp yalnız O’ndan korkan muttakilerdir.